Güneş Sistemi’nde kendini kopyalayan sondalar olabilir

gunes sisteminde kendini kopyalayan sondalar olabilir QdT64kK6.png

1949’da ünlü matematikçi ve fizikçi John von Neumann, Illinois Üniversitesi’nde yaptığı bir dizi konuşmada “evrensel kurucu (universal constructor)” adını verdiği kavramı tanıttı. Bu fikir, 1966’da ölümünden sonra yayımlanan Theory of Self-Reproducing Automata kitabında detaylandırıldı. Von Neumann, basit yapı taşlarından kendi kopyalarını üretebilen makinelerin teorik olarak mümkün olduğunu savunuyordu.

Bu düşünce, zamanla bilim insanlarının ilgisini çekti ve özellikle SETI (Dünya Dışı Zeka Arayışı) araştırmalarında yeni bir fikir doğurdu: Galaksiyi keşfetmenin en verimli yolu, kendi kopyalarını yapabilen robotik sondalar göndermek olabilirdi. Bu araçlara bugün “Von Neumann sondaları” deniyor. 

“BAZILARI HÂLÂ BURADA OLABİLİR”

Carleton Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Alex Ellery, bu sondalar üzerine yıllardır çalışan bir mühendislik profesörü. Üniversitenin Kendi Kendini Çoğaltma Araştırma Merkezi (CESER) bünyesinde yürüttüğü son çalışmasında Ellery, bu sondaların yalnızca bir teori olmadığını, bazılarının Güneş Sistemi’ni çoktan ziyaret etmiş olabileceğini öne sürüyor.

Ellery’ye göre bu sondalar, kaynak toplamak için Ay ve asteroitler gibi metal bakımından zengin gökcisimlerine yönelmiş olabilir. Bu cisimlerde, imalat faaliyetlerinden kalma izotop oranı farklılıkları ya da manyetik anormallikler gibi teknolojik izler (technosignature) bırakmış olmaları mümkün. “Eğer Güneş Sistemi’ne geldilerse, izleri özellikle Ay’ın yüzeyinde ya da alt katmanlarında olabilir” diyor. 

KAYNAK TOPLUYOR, KENDİNİ KOPYALIYOR

Ellery’nin modeline göre kendi kendini çoğaltabilen uzay sondaları altı aşamalı bir süreç izliyor. İlk olarak asteroitlerden ve küçük uydulardan hammadde toplarlar. Daha sonra bu malzemelerle keşif araçları ve üretim birimleri inşa ederler. Ardından kaynak açısından zengin bölgelerde üsler kurup kendi kopyalarını üretirler. Yeni sondalar, sistemin tamamını ayrıntılı biçimde haritalar. Son aşamada ise bu yapılar, gelecekteki koloniler için dev uzay istasyonları ya da “O’Neill silindirleri” inşa edebilir.

Bu sürecin sonucunda sondalar, bulundukları sistemde hem madencilik izleri hem de nükleer reaktör kaynaklı radyoaktif imzalar bırakabilir. Ellery, özellikle Uran­yum-Toryum izotop oranlarındaki anomalilerin bu tür faaliyetlerin işareti olabileceğini belirtiyor. 

SETI’YE YENİ BAKIŞ

Ellery, geleneksel SETI araştırmalarının genellikle radyo sinyallerine odaklandığını, oysa bu yöntemin gelişmiş uygarlıkları tespit etmekte yetersiz kalabileceğini savunuyor. Bunun yerine, Güneş Sistemi içinde somut teknolojik izlerin araştırılmasının daha gerçekçi bir hedef olduğunu düşünüyor.

“Güneş Sistemi çok büyük ve büyük kısmı hâlâ keşfedilmedi. Bu sondalar küçük boyutlarda olabilir, Ay kraterlerinde ya da Kuiper Kuşağı’nda gizlenmiş halde bulunabilir” diyor. Ellery’ye göre yapılması gereken şey, Ay’daki metalik tortuları, manyetik alan farklılıklarını ve sıra dışı izotop oranlarını dikkatle incelemek. 

BİLİM KURGU DEĞİL, MÜHENDİSLİK

Ellery, daha önce yayımladığı çalışmalarda 3D yazıcı teknolojileri, robotik sistemler ve kendi kendini onaran makineler sayesinde insanlığın benzer sondaları sanılandan daha kısa sürede geliştirebileceğini belirtmişti. Ayrıca “Berserker Hipotezi” olarak bilinen, kontrolden çıkan sondaların galaksiyi yok edebileceği endişesine karşı da çözümler sunuyor: Sondaların çoğalma sayısını sınırlandırmak gibi.

Bu nedenle, Ellery’nin yaklaşımı yalnızca “uzaylı arayışı” değil, aynı zamanda insanlığın gelecekteki uzay keşif stratejileri için de yol gösterici. Ona göre Ay’da yapılacak madencilik ve üretim faaliyetleri, aynı zamanda bu tür teknolojik izleri aramak için benzersiz bir fırsat sunuyor. 

“BELKİ DE BİR HEDİYE BIRAKTILAR”

Ellery, eğer bu sondalar gerçekten Güneş Sistemi’ni ziyaret ettiyse, Ay’da ya da asteroitlerde gizli bir “teknolojik hediye” bile bırakmış olabileceklerini öne sürüyor: “Eğer bizi gözlemledilerse, belki kaynaklarımızla takas edilebilecek bir armağan da bırakmışlardır. Bu, yalnızca belli bir teknolojik düzeye ulaşmış bir uygarlığın keşfedebileceği bir şey olabilir.”

Bu iddialar henüz kanıtlanmış değil, ancak Ellery’nin çağrısı açık: Ay’a ve yakın uzaya yönelik yeni görevler başlarken, kaynak aramanın yanında olası ziyaretçilerin izlerini de aramak gerekiyor.

Belki de insanlık, bu arayışta yalnızca yeni madenler değil, evrende kendisinden önce gelen bir zekânın izlerini bulacak.