“`html
Türkiye’de Kadın Sağlığı Üzerine Yapılan Araştırma: Anne Ölüm Oranlarının Artışı
Türkiye’de yayımlanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu, hükümetin “normal” doğum teşvikine yönelik politikalarının kadınların haklarına ve yaşam kalitesine olumsuz etkiler yarattığını ortaya koyuyor. 2019 yılında yüz bin canlı doğumda 13.1 olarak kaydedilen anne ölüm oranı, 2020 yılında Covid-19 pandemisinin etkisiyle 19.1’e yükselmişken; 2021’de 13.1, 2022’de 12.6 ve 2023 yılında yeniden artarak 14.0 olarak belirlenmiştir.
Sağlık Bakanlığı, tartışmalara rağmen uygulamaya koyduğu “Normal Doğum Eylem Planı” ile ülke genelinde çeşitli projeler başlattı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Normal Doğum Eylem Planı Tanıtım Toplantısı”nda sezaryenle doğumu “doğaya uygun olmayan” bir yöntem olarak nitelendirdi. Fakat, sağlık yöneticilerinin kadınları normal doğuma yönlendirmek amacıyla yayımladığı kamu spotları, pek çok kadın ve sağlık uzmanı tarafından eleştirildi.
Rapor, hükümetin “Normal Doğum Eylem Planı”nın kadınların doğum sırasında ölüm oranlarına olası etkilerini detaylandırıyor. Raporda, hükümetin normal doğum konusundaki ısrarının, 2019 ile 2023 yılları arasındaki ölüm istatistikleri ışığında sorgulanması gerektiği vurgulanıyor. İlgili veriler şöyle sunulmuş:
“Kadın sağlığı alanında çalışan akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları, doğurganlık oranlarını artırmaya yönelik politikaların kadınların fiziksel ve ruhsal sağlık durumunu göz ardı edebileceğine dikkat çekiyor. Örneğin, Türkçelik ve Akın’ın toplumsal cinsiyet perspektifinden ele aldıkları çalışmalarında, On İkinci Kalkınma Planı’nda sağlıkla ilgili birçok hedefte anne ve bebek ölümleri üzerine daha fazla vurgu yapıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca, 2024-2028 Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi’nde cinsel sağlık ve genç dostu sağlık birimleri kurulması gibi başlıkların olumlu gelişmeler olduğu belirtiliyor. Ancak, HPV aşısı ve isteğe bağlı düşük hizmetleri gibi konuların performans göstergeleri arasında yer almaması, bu hedeflerin gerçekleşmesine dair kaygılar oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği yerine aile dinamiklerini güçlendirmeye yönelik politikaların kadınların cinsel sağlık hizmetlerine erişimini engellediği vurgulanıyor. Kadınların kendi bedenleri üzerindeki hakları ve gebeliği önleyici yöntemlere erişimlerinin sağlanmasının gerekliliği, uluslararası düzeyde uzun süredir desteklenen bir konudur.”
Anne Ölüm Oranlarının Yeniden Artışı
Doğurganlık hızını artırmaya yönelik politikaların kadın haklarına zarar verme potansiyeline dikkat çekmek önemli. 2019 yılında yüz bin canlı doğumda 13.1 olarak kaydedilen anne ölüm oranının, 2020 yılında Covid-19 nedeniyle 19.1’e yükselmesi, ardından tekrar 2023’te 14.0 olarak belirlenmesi, bu alanda atılması gereken adımların ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Bu politikaların modern doğurganlık yöntemleri ile cinsel sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlamaması gerektiği vurgulanmalıdır.”
Çocuk Yaşta Evlilik ve Kadın Cinayetleri Üzerine Vurgu
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından, bu konuyla ilgili yürütülen politikaların uluslararası standartlarla uyumunun da olumsuz yönde etkilendiği vurgulandı. Raporda; 8 yaşındaki Narin Güran, 13 yaşındaki Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’in maruz kaldığı şiddetle ilgili olaylar ele alınıyor.
Kadın cinayetleri, çocuk yaşta evlilikler ve dijital ortamda kadınlara yönelen şiddet gibi konular raporda şu şekilde ifade edilmiştir:
“Genç erkeklerin, genç kadınlara karşı gerçekleştirdiği şiddet eylemleri teknoloji destekli şiddet konusunu gün yüzüne çıkarmaktadır. Özellikle dijital platformlar üzerinden yürütülen saldırılar, kadınların güvenliği açısından önemli bir tehdit oluşturmaktadır.”
Çocuk Evlilikleri Üzerine Yürütülen Tartışmalar
Kız çocuklarına yönelik erken yaşta, zorla yapılan evlilikler sorunları, sürekli gündemde yer almakta. Bu konunun en dikkat çekici örneği, 2022 yılında 6 yaşındaki kız çocuğunun 29 yaşındaki bir adamla evlendirilmesi olayıdır. Bu dava, geniş bir kamuoyu tepkisiyle karşılandı ve sonuç olarak fail 36 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri, özellikle dini nikahlarla yapılan evliliklerin kayıtlara girmediği için bu konunun daha fazla araştırılması gerektiğini ortaya koymuştur.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, erken yaşta ve zorla evliliklerle mücadele amacıyla eylem planları oluşturmuş ve bu konuda birçok ilde çalışmalar devam etmektedir. Bunun yanı sıra, mevcut yasaların çocuk yaşta evlilikleri zorlaştırmasına yönelik tartışmalar sürmektedir.
Yetersiz Kadın Sığınma Evleri
Raporda, Türkiye’deki kadın sığınma evlerinin sayısının yetersiz olduğu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın strateji planının bu konuda yeterli ilerleme kaydedemediği anlatılmaktadır. 2022 itibarıyla Türkiye’de toplam 149 kadın sığınma evi bulunmaktadır. Bunun yalnızca 10’u büyükşehir belediyeleri tarafından hizmete sunulmuştur.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın stratejik planına göre, sığınma evi sayısının artırılması hedeflenmesine rağmen, bu hedefler gerçekleştirilmemiştir.
Uygulamada Yetersizlikler
Bunun yanı sıra, 5393 sayılı Belediye Kanunu ile getirilen düzenlemelere rağmen, sığınma evi açması zorunlu olan büyükşehir ve nüfusu yüksek belediyelerin, bu düzenlemeleri uygulamadığı ortaya çıkmıştır. Bu durum, kadınların korunması için gereken destek ve kaynakların sağlanmamasına yol açıyor.
Bu bağlamda, bakanlık yetkilileri bazı illerde kadın sığınma evlerinin sayılarını artırmak ve bu konuda daha fazla kaynak aktarmak için çalışmalar yürütmektedirler. Ancak, bu noktada şiddet mağdurlarının ihtiyaçlarının karşılanması hususunda etkin bir adım atılmadığı görülmektedir.
“`