Ertuğrul Özkök | Küçük Güzel Şeyler Dükkanı
Ekim ayına giriyoruz, “Extended” (Uzatılmış) yazın son haftasının bir pot purisini yapayım.
Benim ne için Geçen haftanın müzikteki sürprizi ne Rolling Stones’un Kasım’da çıkacak yeni albümünün ilk şarkısı “Angry”, ne de U2’nun konser tarihini değiştiren 28 Eylül akşamı
Las vegas Sphere konseriydi…
Bütün dünyada Hip Hop müziğin 50’nci yılı kutlanırken, Türkiye’de hiç beklemediğim bir yerden gelen Hip Hop sürpriziydi…
Urfa’ya hala Oxford gelmedi ama mahalleye rap geldi bile
Hani geçenlerde bir yazımda “Dünya kültür tarihinde hiçbir müzik akımı Hip Hop kadar en kenar mahallelerine bile giremedi” demiştim ya.
İşte ispatı:
Urfa’dan bir “Rapçi İbo” çıktı.
İbo, bildiğiniz, bildiğimiz İbrahim Tatlıses yani.
Sonunda o da bir rap şarkı yaptı.
İtalyanların Spagetti Western’i varsa Urfa’nın da çiğ köfte Hip Hop’u var
Hem de Anadolu Hip Hop’unun iki ismi Sefo ve Teko ile birlikte…
Hem de en “Derin Anadolu’nun” bir şarkısının rap versiyonu ile…
“Kar Üzüm Habbesi…”
İbrahim Tatlıses’in 1999’da çıkan ve onu o yapan şarkılarından biri.
Bol “le le le”li, ondan da bol acılı bir Hip Hop şarkı
Şu sözlere bir bakar mısınız:
“Kara üzüm habbesi, le le le canım
Gönlüm sevmez herkesi, esmersen güzelsin…
İpin ucu bendedir le le le canım
Bir ucu edendedir, esmersen güzelsin…
Acılı 50’nci yıl Hip Hop’u çiğ köfte yoğurma ile başlıyor
Tefo, Kara Üzüm Habbesini daha önce tek başına Hip Hop olarak düzenlemişti ama yanında İbrahim Tatlıses’in ismi yoktu.
Hem adını koymuş hem de üçünün yan yana bir videosu var…
Gerçi İbo’nun Hip Hop hareketleri biraz kendine özgü kalmış ama normaldir.
Fazlası Urfalı Anadolu çocuğuna uymaz…
Ama İbo, Hip Hop’a da damgasını, mührünü basmış.
Şarkının klibi çiğ köfte yoğurma sahnesi ile başlıyor.
Tavana yapıştırma da bekliyordum ama eksik kalmış.
Şimdi sıra Kahtalı Mıçı’dan gelecek 50’nci Kahta rap’inde
Ey Hip Hop sen nelere kadirsin…
Urfa’nın varoşlarına kadar girdin ya…
Şimdi Anadolu Hip Hop’un daha da derinlere inmesini bekliyoruz.
Benim beklentim Kahtalı Mıçı…
Kahtalı Rap’çi… Güzel olmaz mı…
Hıfzı Topuz’un cenazesindeki kravatlı son 3 Mohikan kimdi?
Hayatımda en sevdiğim, en minnet duyduğum insanlardan birini kaybettim.
Hıfzı Topuz’u…
20 Temmuz 1970 günü, burslu bir öğrenci olarak Paris’e ayak bastığım günden itibaren bana en çok destek olan, en fazla abilik yapan, mentorumdu…
Minnet doluyum.
Türkiye’yi Afrika masklarıyla tanıştıran gazeteci
Türkiye’de modern gazeteciliğin önüne açan insanlardan biriydi.
Afrika’yı, o kültürün olağanüstü masklarını, Üçüncü Dünya ülkelerini Türkiye’ye açan gazeteciydi.
Ve hayatının son 30 yılında büyük bir roman yazarı olarak da bizi şaşırttı…
Babıâli zaten ölmüştü, gazetecileri de gidiyor
Cenazesinde öyle büyük bir kalabalık yoktu.
Yeni medyadan kimseyi göremedim…
Eski medyanın da en eskileri vardı.
Artık her cenazede bir eksiğiz…
Babıâli meslek olarak zaten ölmüştü…
Şimdi son insanları gidiyor tek tek…
Kravatlı sayısını Kılıçdaroğlu ve çevresindekiler yükseltti
Düğünlere ve cenazelere hep koyu renk takım elbise ve kravatla katılırım. Eşim Tansu verdi bana bu kültürü ve ben de öğrendim…
Hıfzı Bey’in cenazesinde şöyle etrafa baktım, benim görebildiğim takım elbise ve kravatlı iki kişi daha vardı.
Altan Öymen ve Oktay Ekşi…
İkisi de Babıâli geleneğinin iki saygın ismi.
Neyse ki, cenazeye biraz gecikmeyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katıldı da kravatlı sayısı yükseldi.
Seçimde rakibini ezemedi ama çevresini eziyordu
Yanında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da vardı.
Etrafında beş on kişilik bir koruma ve partili grubu ona eşlik ediyordu.
Çevresindekiler, genel başkanı öylesine gövdeli biçimde cami avlusuna soktular ki, az daha eziliyordum.
Galiba iktidar yarışında rakibini ezemiyor ama çevresindeki insanları ezmekte daha başarılı.
Hıfzı Topuz kendisini çok iyi anlatan, anlaşılan bir gazeteciydi.
Nur içinde yatsın.
Cotemporary davetiyesinin üstündeki üç ismin şifreleri
Geçen salı akşamının İstanbul’daki en önemli daveti hiç şüphesiz Cotemporary İstanbul’un açılış yemeğiydi.
Artık İstanbul sanatının merkezi haline gelen Haliç’teki Tersane’de yapıldı.
Haliç İstinye tamamlanınca ikinci bir Venedik Bienali gibi olur
Davet sahibi olarak üç kişinin adı vardı.
Biri, İstinye Projesinin sahibi ve artık sadece Rixos değil, dünyanın en büyük otel zinciri grubu Accor’un da önemli yöneticilerinden biri haline gelen Fettah Tamince’ydi…
Burası tamamlanınca, mekan renkliliğiyle herhalde Venedik Bienali’ne benzer bir mekan olabilir.
Davetiyede Suzan Sabancı Dinçer yazıyordu meğer isimden biri eksilmiş
İkinci isim yemeğin ana sponsoru Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’di…
Açılışta Ali Güreli’den sonra Suzan Sabancı da konuştu.
Duvardaki dev ekrandan izledim.
Çok rahat ve cool bir havası vardı konuşurken.
Bir hafta önce Akbank’ın 75’inci yıl davetindeki konuşmasından farklıydı.
Farkın ne olduğunu gün sonra Sabah gazetesindeki haberden öğrendim.
Boşanma açıklamasındaki bir cümleyi çok sevdim Sabah gazetesinden boşandıkları haberini okudum. Arayıp sordum, “Doğru” dedi ve şunu ekledi: “İlişkimizi iyi birer arkadaş olarak sürdüreceğiz.” Sabah gazetesine yaptığı açıklamada kullandığı bir cümle dikkatimi çekti. “Sevgi ve saygıyla dolu, renkli bir evlilik yaşantımız oldu…” Çok sevdim bu tarifi… Evlilik sıkıcı bir beraberliğe dönüştüğünde zorlaşıyor Evlilik iki ayrı insanın beraberliği… Bu çağda kolay bir şey değil. Artık evlilik kadar boşanma da normal bir karar. Hep şunu düşünmüşümdür. “Evlilikte de mahremiyet” vardır. Evliliğin sıkıcı ve zoraki bir beraberliğe dönüşmesine izin vermemek, birlikte renkli bir hayatı yaşamak, birbirine özgürlük alanı sağlayacak bir anlayışta sürdürmek çok güzel bir şey. |
Fuarın davet sahibi Ali Güreli ve eşi Rabia
Davetiyenin üzerindeki birinci isim bu fuarı düzenleyen Contemporary İstanbul’un Başkanı Ali Güreli’ydi.
İlk açılış konuşmasını o yaptı.
“Şu an yemekte bulunan yabancı galeri sahipleri ve davetlileri lütfen elini kaldırabilir mi?” diye sorunca oldukça çok sayıda el havaya kalktı.
Bu da fuarın uluslararası bir karakter kazandığını gösteriyordu.
Salonda gizli bir Manara hayranı
Eşi Rabia Güreli İstanbul’da sohbet etmekten keyif aldığım insanlardan biri.
Çünkü ikimiz de çizgi roman hastasıyız ve dahası dünyanın belki de en geniş Milo Manara koleksiyonlarından birine sahiptir.
Manara’nın erotik çizimleri harikadır. Bir de “Devrimciler” adlı, devrimde yürüyen kadınları çizdiği tablosunu çok severim.
Sarı ve Post Punk Mozart Okan Bayülgen’e kaç puan?
Gecede masa komşum Okan Bayülgen’di.
Ego ve megalomaninin bu kadar yakıştığı bir insan tanımıyorum.
Bir kere benden çok daha cesur.
1970’li Paris yıllarımdan beri küpe takmak istiyorum ama kendime yakıştıramadığım için bir türlü takamadım.
Geçen yıl TV100’deki programlarında aşırı derecede çelik siyahı ve uzun saçları ile görüyordum.
Bu mevsime, resmen punk kestirerek ve sapsarıya boyatarak giriyor.
Yani tam bir Post Punk Mozart olmuş.
Ne yapsa gidiyor bu adama…
Bize şaşırmamayı bile öğretti.
Gecede ikram edilen iki şarap
Yemekte kırmızı şarap olarak, Vinkara’nın “Kalecik Karası” ile “Narince” üzümlerinden yapılmış beyaz şarabı ikram edildi.
İkisi de iyi seçimdi.
Contemporary İstanbul ile ilgili tek eleştirim, sergi alanına girişin çok uzun ve karmaşık olması.
Dijital geçiş gişelerinin önünde kuyruk oluşması, kuyrukta bekleyen insanların, bir de sergi alanına götürecek bugy sayısının az olması nedeniyle beklemeleri çevremde baya mırmıra yol açtı.
Ama çıkışta bu sorun çözülmüştü.
Bir dönemin sonu: Kadın artık 60 yaşını makyajsız ve photoshopsuz kendi ilan ediyor
Cuma sabahı Instagram hesabıma gelen paylaşımları izliyorum…
Takip ettiğim insanların birinden beni çok şaşırtan, ama aynı zamanda çok düşündüren bir paylaşım geldi.
TÜSİAD’ın eski başkanlarından Ümit Boyner koyduğu bir fotoğrafı ile 60 yaşına girdiğini herkese duyuruyordu.
Günlük bir gömlek, kötü bir ışık bir rakam ve şükür emojisi
Çok normal bir gömlekle çekilmiş.
Ne photoshop var ne makyaj.
Üstelik fotoğrafın çekildiği ışık, iyi bir fotoğrafçı olan eşi Cem Boyner’i çileden çıkartacak kadar felaket.
Yani yanında Mustafa Taviloğlu olsa en az beş altı yerine müdahale ederdi.
Yani, “Bakın 60 yaşımdayım ama hala nasıl görünüyorum” fotoğrafı değil…
Altına da kısacık bir cümle:
“60 yaş iyidir… Dostlar ve sevgi oldukça hayat güzel…”
Ve bir şükür emojisi…
Biz erkeklere öğretilen o cümle ömrünü doldurdu
Küçüklüğümüzden itibaren biz erkeklere şöyle bir “nezaket” cümlesi öğretilir:
“Kadına yaşı sorulmaz…”
O nedenle hala hiç sormuyorum…
Ama artık kadınlar söylüyor yaşını…
Kendine güvenen MeToo kadının ‘yeni normali’
Bence “MeToo” döneminin kadına sağladığı en sağlam duygulardan biri bu…
Kendine güvenen yeni kadının ‘yeni normali’ bu…
Umarım çevremde orta yaş krizine girmiş erkekler de kazanır bu özgüveni…
Bu arada geçen salı akşamı Contemporary İstanbul’un gala yemeğinde rastladım.
O da Cem Boyner de harika görünüyordu.…